insan ısınamıyorsa..

Yani olmuyor, olmuyor istesem de

Bahar gelmiyor, gelmiyor beklesem de…

Bazen naparsan yap ısınamazsın. Güneş çıkar aldanırsın, bulutlar uzaklaşır sevinirsin, geçti o kara günler diye. Ama bi bakmışsın yine arada bi soğukluk. Adı bahardır ama hep kış yaşarsın. Bazen böyledir; sen heveslenip çıkarsanda mevsimlik giysilerini hep o sıkıldığımız monta mahkum eder seni. Ya ona uymak zorundasındır yada içindeki baharı yaşamak uğruna antibiyotiklerin esiri olmak. Yanisi; tercih paşa gönlünün.

Konunun özü: Hava nasıl oralarda üşüyormusun?

aldatmak.


İnsanlar neden partnerlerini aldatır? 

Tek eşli olmanın kişisel ve toplumsal faydalarına rağmen aldatmak, romantik komedi filmlerinin de söyleyeceği gibi oldukça yaygın bir davranıştır. Genetik, hormonsal ve sosyal faktörlerin bir araya gelmesi ile oluşan bir birleşimidir. Bir çok alışkanlığımızdan kaynaklı uygun zemin oluşmaktadır. 

Dünya üzerinde yaşam sürmüş neredeyse tüm kültürlerde aldatma hoş karşılanmayan bir davranıştır. Hoş karşılanmamasının yanında günümüzdeki örnekleriyle bir çok filmin senaryosuna tat katar ve sayısız kalp kırıklığı barındıran şarkıya ilham kaynağı olmuştur. Memeliler arasında tek eşlilik %3 oranında görülmektedir. Biz insanlar bu küçük dilimin düşünebilen üyeleri olarak yerimizi alırız. Her nasıl oluyorsa aldatmak sık görülen bir insan davranışıdır.  

Dopamin (mutluluk hormonu) erkekler ve kadınlarda aldatma konusunda başrol kapar. Egzersiz, yemek yemek ve orgazm gibi zevkli etkinliklerin ardından salgılanır. Bir araştırma, bu genin uzun çiftine sahip insanların (%50), kısa genine sahip insanlara (%22) göre daha çok aldattığını gösterir. 

Her kötü alışkanlıkta olduğu gibi “ bir kereden bir şey olmaz” söyleminin benzerini aldatma eylemi içinde uyarlayabiliriz.  

‘ Bir defa aldatan, hep aldatır.’ 

Aldatma eyleminde “para” rol alan oyuncularımızdan biridir. Partnerler arasında olması, yüksek gelir sahibi olan tarafın aldatma eylemine yönelik hareketler sergilemesine sebep olabilir. Yine bir araştırmaya göre ele alacak olursak. Partnerlerin gelirleri aynı veya birbirine yakın olması durumunda aldatma olasılığının önemli oranda düştüğü gözlenebilir. 

Partnerler arasında yaşanan olumsuzluklar, kötü alışkanlıklar ve duygusal sorunlarında sebep olduğu durumlar gözlenebilir.  

Aldatma konusu dünya genelinde iki ayrı şekilde değerlendiriliyor. Bir kesim aldatmayı sadece cinsel ilişkinin gerçekleşmesi sonucunda “aldatma” olarak kabul ederken diğer bir kesim ise duygusal yada cinsel fark etmeksizin ilgi duyulması ve eyleme geçilmesini aldatmak olarak değerlendirmektedir.  

Sözlükte yer alan ilk anlamıyla “yanılmasını sağlamak, yanılgıya sürüklemek, yanıltmak” kabul edilen bir eylem olduğu göz önünde bulundurursak. Partnerler arasında 3. şahısların yer alması durumunu aldatmak olarak kabul edebiliriz.  

Eşini aldatanlar asla aldatılmak istemezler. “Eşim yapsa ben de çok üzülürdüm” derler ama yine de yapmışlardır bir kere. Aldatmak geri dönüşü olmayan bir yoldur. Bu durumun istisnai örneklerine rastlansa da kırılan kanadın iyileşmesi uzun sürecektir. İster cinsel aldatma olsun, isterse duygusal, hiçbir insan eşi tarafından aldatılmak istemez. Kadınlarda, erkeklerde her iki aldatma yolunu seçme özgürlüğüne sahiptirler. 

Herkes ihanetini gerçekleştirmek için fırsatlara sahip olur ancak çoğu insan bunu yapmamayı tercih eder. Aldatanlar azınlıkta, sadakatli olanlarsa çoğunluktadırlar. 

yalnız.

Yalnız kalmanın dünyanın sonu olduğunu düşünmemize yol açan nedir? Zaman zaman yalnız kalmak bir ihtiyaçtır. Kendimizi bulmak, konulara dışarıdan gelen düşüncelerden etkilenmeden tamamen kendi benliğimizle bakış açımızı keşfetmek için çıkılan bir yoldur.

Her bireyin bir miktar yalnız kalmaya ihtiyacı vardır. Bana kalırsa bu inkar edilemez gerçek.

İnsanlar, sosyal canlılar olsalar bile bu durum, onların mutlu olmak ya da tabiri doğru ise yaşamak için başkalarına bağlı oldukları anlamına gelmez. “Yalnız” kelimesini ve ifade ettiği durumları gözönüne aldığımızda biraz ürkmemiz doğal karşılanabilir. Yalnızlık, yanınızda kimse olmaması ve terk edilme korkusu…

Tüm korkular temelde çocukluğumuzda ortaya çıkar. İçerisinde bulunduğumuz toplum, yanımızda kimsenin olmaması, yani “yalnız kalma” durumuna karşı olan bu duyguyu güçlendirir ve tetikler. Bu korku bağımlılık gibi pek çok soruna yol açabilir. Bağlı kalmak çevremizde, yanımızda olan insanların isteklerine göre şekillenmemize sebep olabilir. Bu durumda “BEN” diyebileceğimiz birşey kalmayabilir. Bu tür sorunlar yaşayan kişiler, hayatlarında birisi olmadığında kendilerini boş, cansız ve bitmek bilmeyen bir depresyon içerisinde hisseder.

Esas sorun yalnız kalmakta değildir. Aslında yalnız kalmak bir sorun değildir. Bu düşünce çevremizin dayatmasından öte değildir.Daha önce doğru bildiğiniz yanlışlar olmuştur. Tam olarak bu konuda olduğu gibi.

Yalnızlık geliştiricidir. Kendi özümüze giden bir yolculuktur…

Sevgiliden ayrılmak, bir aile yakınını kaybetmek veya bir dost ile görüşmeyi kesmek, bu duyguların sonucu tek başına ve terk edilmiş hissi uyandıracaktır. Hayal kırıklığı ateşi körükler ve sonuna kadar yalnız kalmakla lanetlenmiş gibi hissetmemize neden olur.

Hayatta yüzlerce defa kırgınlıklar yaşacaksınız; can dostunuz ihanet edebilir, hayat arkadaşınız tanıdığınızın dışında bir hal alabilir. Adil değil mi? Tabi ki. Yaşamlarımızda kesinliği olmayan çok şey hakkımızın yendiğini düşündürecektir. Sevgiliniz sizi terk edebilir. Dostluklarınız bitebilir. İş arkadaşlarınız sizi sevmeyebilir. Yaşamımızda karşımıza çıkan olumsuzlukların olabilieceğini kabul etmeyi öğrenmeliyiz.

Şöyle bir toparlamak gerekirse..

Yaşamlarımız boyunca yukarıda bahsettiklerim dışında birçok duygu içerisinde bulunacağız. Kimi zaman kalabalıklar içerisinde kimi zaman benliğimiz ile başbaşa geçecek günlerimiz. Bu süreç değişmeyecek bir gerçektir. Yalnızlık korkulacak yada zorunda kalınacak bir durum değildir. Tercih edilebilir ancak zorunda kalınmaz. Kendi içimize giden bir yolculuktur. Kendini tanımanın başlangıç noktalarından biridir. Dışarıdan o kadar çok cümle alıyor o kadar çok hareket taklit ediyoruz. Hangisi bizi yansıtıyor yada hangisi gerçekten bizim cümlemiz.

Hoşlandığımız, vakit geçirirken yapmaktan keyif aldığımız herşeyi yalnızken kesin sonuçlarla keşfetmek. Pahabiçilemez bir değer olduğunu fark ettiğimiz zaman herşey çok farklı olacak. Kendi cümlesine sahip bireyin neler başabildiğini gördüğümüzde anlayacağız. Tam da bu sebeple yalnızlıktan korkmak doğru değildir. Ona alışmak, kabullenmek ve hayatımıza uygulamak zordur. Ancak kattığı değerler özdeğerimizle doğru orantılıdır. Bildiğiniz bu gerçeklerden kaçmak anlamsız.

Şimdi bir fincan kahve eşliğinde yalnız kalıp hiçbir şey yapmayacağım…

güneşte.

Eski şeyler toplamıştı şurdan burdan
Toplayıp eve taşımıştı, oraya buraya koymuştu,
Sonra da unutmuştu,
Ne bilsin, ya da alışmıştı,
Birinden birini buluveriyordu arasıra,
Buldukça da bilinmedik bir zaman geçmiş gibi
Geliyordu ona.
Uçları püsküllü perde iplerini gördü bir gün
Kimi pirinç çerçeveli aynalara dolanmış,
Kimi merdiven başlarındaki yeni dünyalara.
Bir gün de oymalı bir tavandaki
Kuş resimlerini gördü,
Sanki hiç görmemişti, şaşılacak şey,
Yaldızlar için de böyle oldu bir ikindi vakti,
Eski kitapların meşin ciltlerindeki yaldızlar için.
Tanıyamıyordu artık hiçbirini.
Bir gün dolabın birinde mum makasları buldu
Unutulmuş, paslı, bir ikisi kırık,
Kışlık giysilere sinmiş naftalin kokusu çıktı
Bir dolaptan,
Oysa hiç giysi yoktu dolapta.
Kaba kâğıtlara sarılı teller, çiviler de buldu,
Buldukça üzülüyordu,
Belleğinde hiçbiri kalmamıştı,
Ne ecza dolaplarının çiçekli camları
Ne eski tespihler, çekecekler, boş kolonya şişeleri.
Tuzluk, çay kavanozu, şeker, un gibi şeyler,
Çorba tabakları, tencere sürahi, bardak.
Ne çok şey toplamıştı gereksiz yere…
Eski bir saat tıkır tıkır işliyordu.
Melih Cevdet Anday
– Güneşte-